GİLİNDİRE MAĞARASI

ma Grubu tarafından gerçekleştirildi.

Milyonlarca yıllık sessizlik, regülatörlerden çıkan kabarcıkların mağaranın tavanına çarpıp dağılmasıyla bozuluyor. Kuvvetli fenerlerimiz daldığımız mekânın boyutlarını kavrayabilmemiz için yeterli değil. Ali'nin bir an için ortalığı görünür kılan flaşları bile, sonsuza uzadığı izlenimi veren karanlıkta boğuluyor. Sarkıtların, tabandan yükselen dikitlerle birleşerek oluşturduğu dev sütunların arasından, mağara gölünün derinliklerine süzülüyoruz.

Gün ışığına yaklaşık yarım kilometre mesafede ve deniz seviyesinin 50 metre altında yaşamla tek bağımız üç milimetrelik kılavuz ipi. Yaptığımız şey kimilerine göre `deli işi'. Kimilerine göreyse çok az insanın yaşayabildiği büyük bir ayrıcalık. Yeryüzünün bir köşesini gören ilk gözler olmanın, keşfetmenin ayrıcalığı.

Gilindire Mağarası bundan üç sene önce, Aydıncık'ın denize dik, yüksek kayalıklarında keçilerini güden bir çoban tarafından bulundu. Mersin'in kavurucu güneşinden korunmak için bir sığınak arayan çoban, kendisi gibi gölgeye kaçan kirpiyi fark etmişti. Kirpi, ancak bir insanın zorlukla geçebileceği delikten girerek gözden yitti. Onun nereye kaybolduğunu merak eden çoban, aynı delikten geçerek bu olağanüstü mağaraya ulaştı. Çobanın, `kuş uçmaz, kervan geçmez' yalıyarlardaki kısa macerası, Aydıncık'ın önemli bir doğal mirasını fark etmesini sağlamıştı.

Yerel yöneticiler bu bilgiyi MTA'ya iletmekte gecikmediler. MTA-Mağara Araştırma Birimi (MAB), Kasım 1999'da mağarada bir ön araştırma gerçekleştirdi. Uzmanlara ait bu ilk gözlemler bile, Gilindire'nin sıradan bir mağara olmadığını belirlemeye yetiyordu. Burası, oluşum ve gelişim özellikleri ve sahip olduğu damlataşlarla son derece önemliydi. Gelişimini yeryüzünün en yaşlı kayalarından olan ve günümüzden yaklaşık 600 milyon yıl önce oluşan Kambriyen kireçtaşları içinde yaşamıştı. Daha önce, Konya Seydişehir'de benzer yapıya sahip iki mağara daha bulunmuştu. Ancak Gilindire bu iki mağaradan da büyüktü. Ön araştırmasının bizimle ilgili haberi, ekip henüz bölgeden ayrılmadan geldi arayan jeomorfolog Lütfi Nazik'ti: `Mağarada, yaklaşık 450 metre boyunca ilerleyen ana galerinin sonunda büyük bir göl var!'

Mağara Dalışı ve Araştırmaları Grubu (MADAG) olarak, MTA'lı mağaracılarla bugüne kadar birçok ortak proje gerçekleştirdik. Mağaraların oluşum süreçlerini, jeomorfolojik ve iklimsel özelliklerini araştıran bu ekipte yer bilimiyle ilgili birçok disiplinden uzman bulunuyor. Ancak karstik oluşumlardaki göl ve sifonlara dalış yapabilmek, özel bir eğitim ve ekipman gerektiriyor. ODTÜ Sualtı Topluluğu ve Sualtı Araştırmaları Derneği ortak çatısı altında çalışmalarını yürüten MADAG işte bu aşamada devreye giriyor. MAB'a sağladığımız dalış desteğiyle, araştırılan mağaralardaki su sistemlerinin profil ve kesitlerinin çıkartılarak, haritalarının çizilmesi mümkün oluyor.

`İçinde büyük bir göl bulanan mağara' haberini duymak heyecan vericiydi. Ancak bizim için gerçek sürpriz bu keşfin, `Deniz Mağaraları Envanter Projesi'ni (DEMA) yürüttüğümüz Aydıncık-Taşucu bölgesinde yapılmasıydı. Belirtilen kıyı şeridinde, 1998 yazında sualtı girişli 20'ye yakın mağara tespit etmiş ve haritasını çıkarmıştık (ATLAS, Ekim 1998, Akdeniz'in Mavi Delikleri). Şimdi ise girişi karada bulunan bir mağaradan denize ulaşabilme ihtimali hepimizi heyecanlandırıyordu. Üstelik bu mağaradan elde edeceğimiz veriler, DEMA projesinin gelişmesine de katkıda bulunabilirdi.

Nisan 2000'de bölgeye ikinci defa giden MTA ekibine MADAG'dan Atila Kara ve ben dahil olduk. Mağaranın girişi, kıyıya sadece 20-25 metre uzakta ve yalıyar (falez) olarak isimlendiren kıyı tipi için sürpriz sayılamayacağı üzere deniz seviyesinin 46 metre üzerindeydi. MTA-MAB, mağara ve yakın çevresinde iklim, hidrojeoloji ve damlataşlara yönelik aletsel ölçümler yaparak, Gilindire'nin oluşum ve gelişim özellikleri üzerine daha detaylı veriler elde etti. Rakamlar ortaya çıktıkça, karşılaşılan `ilkler' de artıyordu. Göle indiğimizde, 46 metreden başlayan irtifa sıfıra, yani deniz seviyesine düşmüştü. Sıra bizdeydi. Bugüne kadar gördüğümüz belki de en güzel mağaranın içindeydik ve üstelik, ömrümüzün törpüsü ağır dalış malzemelerimiz hiç alışık olmadığımız bir şekilde, Ğbu yeni keşfin ilçe turizmine hareketlilik getireceğine inananĞ belediye görevlilerince taşınıyordu. Sadece bu olağanüstü mağarada dalış yapan ilk insanlar olacağımıza değil, her şeye rağmen bana söylenmeyi bir an için bırakmayan Atila'nın hiç olmazsa sualtında konuşamayacağına da seviniyordum.